Türkiye’nin en batısında yer alan Kuşadası, Aydın iline bağlıdır. Kuzeyinde İzmir ve Manisa, doğusunda Denizli ve güneyinde Muğla illeri bulunmaktadır. 1957 yılında İzmir’den ayrılıp Aydın’a bağlanan Kuşadası ilçesi, Türkiye genelinde önde gelen turizm yerleşmelerinden biri olmasının yanında Türkiye’deki ilk turizm merkezlerinden biri olma özelliği de taşımaktadır. Bölge elverişli coğrafi özellikleri nedeniyle antik dönemden bu yana yerleşim alanı olma özelliğini korumaktadır.
Kuşadası’nın kurulup gelişmesinde coğrafi konumu, uygun iklim ve topografyası ve çevresindeki kültürel değerler etkili olmuş; Efes limanının alüvyonlarla dolarak denizle bağlantısının kesilmesi, Kuşadası şehrinin gelişmesinde büyük bir rol oynamıştır (Kahraman, 2011). Yılancı Burnu olarak anılan alanda küçük bir Orta Bizans yerleşiminin bulunduğu (Neopolis), 13. yüzyılın 2. yarısında yerleşimin bugünkü alana kaydığı kabul edilmektedir (Tok, 2014). 16. yüzyıldan itibaren İslami kaynaklarda yer bulmaya başlayan Kuşadası, 17. yüzyıl başlarında ticari bir liman olarak önemini artırmıştır. Bu dönemde Aydın-Tire’den Selçuk (Ayasuluk)’a varan ve İzmir’den Selçuk’a ulaşan iki önemli yolun Kuşadası’nda birleştiği yerleşimin Batı’ya açılan bir kapı olarak işlev gördüğü belirtilmektedir. 1618 yılında Sadrazam Öküz Mehmet Paşa tarafından yaptırılan Öküz Han kentin bu dönemdeki gelişiminin göstergelerindendir. (Atalan ve Arel, 2017). 1671 yılında kente gelen Evliya Çelebi, kentin adı ve Güvercinada ile ilgili bilgi verir. Kenti ziyaret eden diğer Seyyahların anlattıkları ve gravürler limanı koruyan ada üzerindeki kaleden bahseder/gösterir ve kentin adını bu adadan aldığını belirtir (Belen, 2004; Tok, 2014). İzmir-Aydın demiryolunun yapılması ile İzmir Limanı batı ile bağlantıda öne çıkmış, 19. yüzyılda Çeşme ve Seferihisar limanları gibi, Kuşadası limanı da olumsuz etkilemiştir (Tabak, 2010).
Tarihsel kaynaklar Kuşadası’nın 1950’li yılların sonuna kadar ticaret, sığınma, bakım–onarım, ikmal amacıyla limanda demirleyen gemilere hizmet veren ve buna bağlı olarak da sadece ticari ve tarımsal aktivitelerin yoğunlaştığı bir liman kenti olarak gelişimini devam ettirdiğini göstermektedir.
Kuşadası’nda turizm faaliyetlerinin başlamasını ilk tetikleyen unsur yine liman niteliği olmuştur. Limana demirleyen gemi personelinin karaya çıktıktan sonra çevreyi gezmeleri ve ülkelerine döndüklerinde gördükleri yerleri, özellikle Efes Harabeleri ve çevresindeki antik kentleri anlatmalarıyla başlayan turizm aktivitesi devamında kültür turisti olarak nitelendirilen eğitimli ve görece yüksek gelirli, kendi araçları ya da karavanlarıyla gelen yabancı turistleri çekmiştir. İkinci unsur ise Bülbül Dağı’nda yer alan Meryem Ana Evi ile Hz. İsa’nın havarilerinden St. Jean’ın mezarının bu bölgede yer alması olmuştur. 1957 yılında Meryem Ana Evi’nin Hristiyanlar açısından Hac yeri olarak ilan edilmesi ile bölgenin adı daha çok yaygınlaşmıştır. Kazandığı dini misyonla inanç turizmi merkezi haline gelmiş ve bu yıldan sonra ziyaretçi sayısı giderek artmaya başlamıştır (KUTO, 2005). Limandan gelen turist sayısının yükselmesiyle birlikte ilçede ilk seyahat acentesi 1959 yılında kurulmuştur.
© 2022 İmarbilgileri.com - Sitede bulunan tüm bilgiler yalnızca bilgilendirme amaçlıdır. Resmi işlemlerde kullanılamaz.
© 2022 İmarbilgileri.com - Sitede bulunan tüm bilgiler yalnızca bilgilendirme amaçlıdır. Resmi işlemlerde kullanılamaz.