Türkiye, güneyde Arap levhası ile kuzeydeki Avrasya levhası arasında sıkıştırılıp yükselmiş genç bir dağ kuşağı içinde yer almaktadır. “Alp-Himalaya kuşağı” olarak tanımlanan bu dağ sırası morfo tektonik konumunu oldukça genç jeolojik dönemlerde (günümüzden yaklaşık 10 milyon yıl önce) kazanmaya başlamıştır. Güneyindeki Arap levhasının kuzeye Avrasya levhasına doğru yaklaşması ile bu iki levha arasında yer Anadolu Bloğu sıkıştırılıp yükselmiştir. Günümüzde bu morfolojik karakter Doğu Anadolu ve İran yüksek platoları ile belirgindir. Sıkışmanın sonucu olarak, erken Miyosen sonlarına (yaklaşık 15 milyon yıl önce) doğru Bitlis kenet kuşağı gelişmiş, böylece Arap levhası, Anadolu bloğuna kenetlenmiştir. Daha sonraki dönemlerde kıtasal litosfer, sıkışmayı kısalıp kalınlaşma ile karşılayamaz hale gelince birbirleriyle verevine kesişi ile bir çift yanal atımlı fay oluşmuştur. Bunların kuzeyde olanı “Kuzey Anadolu Fayı” diğeri ise “Doğu Anadolu Fayı” adı ile tanınır. Bu iki fay Doğu Anadolu Karlıova civarında kesişirler ve Türkiye’nin en önemli genç yapısal unsurlarını oluştururlar. Kuzey Anadolu Fayı sağ, Doğu Anadolu Fayı ise sol yanal atımlı faylardır. Bu iki fay arasında kalan Anadolu bloğu, fayıngelişimi ile paralel olarak batıya doğru kaçmaya başlamış ve batıya doğru kaçış, Batı Anadolu’da K-G yönlü gerilmeye ve genişlemeye neden olmuştur. Bu gerilme genişleme rejimi altında, Batı Anadolu’da D-B yönünde uzanan on kadar büyük graben gelişmiştir. Neojenden günümüze Türkiye’nin tektonik evrimini denetlemiş olan diğer bir genç yapısal unsur, Girit adasının hemen güneyinde yer alan “Yunan Dalma Batma Zonu” dur. Bu zonda, günümüzde Akdeniz tabanı kuzey yönünde dalıp batarak tüketilmektedir. Yukarıda ana hatlarıyla özetlenen Türkiye’nin genç yapısal unsurları varlıklarını yüksek sismisiteleri ile belli etmektedir. Türkiye’de oluşan depremlerin tümü yukarıda tanıtılan genç tektonik hatlar boyunca gelişmiştir.
Marmara Bölgesi ve İstanbul dolayları, içinde ve civarında aktif tektonik fayların ve sismik aktivitelerin çok yoğun olduğu bir alandır. Buradan çıkartılacak sonuç “Marmara bölgesinin yüksek sismisiteye sahip olduğu”, yani “yüksek deprem riski taşıdığı” dır. 17Ağustos 1999 Gölcük depreminde olduğu gibi bu bölgede meydana gelen depremler İstanbul’u da etkilemektedir. Tarihi dönemlerdeki deprem kayıtları da bu sonucu desteklemektedir. Yakın zamanda İstanbul depremlerinden etkilenmiş ve bunun sonucu Avcılar, Sefaköy gibi ilçelerde çok sayıda bina yıkılmıştır. Bunun sonucunda 2.000 kadar insan hayatını kaybetmiştir. Yapılmış olan araştırmalarda, bu depremlerden sonra Marmara denizinde deprem riski arttığı ortaya çıkmıştır.
Depremde hasar dağılımını kontrol eden en önemli faktörlerden biride zemin kalitesidir. Zemin kalitesi, yer altı suyu ile yakından alakalıdır. Kum, şilt ve kil birimlerinden oluşan zeminlerde önemli oranda kayma, burulma, oturma ve şişme gibi olaylar meydana gelmektedir. Bu tür malzemeden oluşmuş zeminlerin deprem sarsıntılarını büyütme katsayıları ve titreşim periyotları büyüktür. Depremlerde bu birimler üzerinde 0.25 g değerine ulaşan deprem ivmeleri ölçülmüştür. Bunlara bağlı olarak sismik risk ve deprem riski, hasar ve can kaybı yaratabilecek depremin belli bir yerde ve belli bir zaman dilimi içerisinde meydana gelme olasılığıdır. Bu ise “yıllık risk” olarak tanımlanan belli bir magnitüddeki depremin yıllık aşılma olasılığı veya bunun bire bölünmesiyle elde edilen “ortalama dönüşüm periyodu ” olarak ele alınabilir. İstanbul’un depremselliği konusundaki önemli çalışmalardan biri Tezcan, Acar ve Çivi (1979) tarafından yapılmıştır. Bu çalışmada, İstanbul’da yapısal hasara yol açabilecek bir depremin episantrının Kuzey Anadolu Fay Kuşağı üzerinde olabileceği kabul edilmiştir. Bu fay kuşağının İstanbul’a komşu 500 km’lik parçası sismotektonik bölge olarak seçilmiştir. Bu kuşak üzerinde 1881 ve 1886 yılları arasında meydana gelen şiddetli depremler belirlenerek olasılık hesapları yapılmıştır.
İstanbul’a, yakın yerde bulunan Kuzey Anadolu Fay Hattı, Kuzey Anadolu’dan başlayarak Marmara Denizi’ne kadar uzanır. İki tektonik plaka olan Avrasya ve Afrika birbirlerini iterler ve buda fayın hareket etmesine sebep olur. Bu fay hattı nedeniyle bölgede tarih boyunca çok şiddetli depremler meydana gelmiştir. 1509 yılında meydana gelen Büyük İstanbul Depremi bunun en büyük örneğidir. Bu deprem İstanbul’da, 100 caminin yıkılmasına ve 10 bin insanın hayatını kaybetmesine neden olmuştur. 1766 yılındaki depremde ise, Topkapı Sarayı, Ayasofya, Eyüp Sultan Camii ve Kapalıçarşı gibi yapılar büyük hasar aldı. 1999 Gölcük depreminde de 18 bin insan ölmüş ve birçok insanda evsiz kalmıştır. Sismolojistler, 2025 yılından önce 7 büyüklüğünde bir depreminde olabileceğini belirtmektedirler.

